Bu iki bilgin kendilerinden önce ve kendi zamanlarında ortaya çıkan çok önemli teolojik sorunlar hakkında, hem İslâm dininin temel ilkelerine, hem de islâm'ın bütün insanlara uyulmasını emrettiği selim akla uygun bir düşünce yapısı geliştirme çabası içerisinde olmuşlardır. Böylece bunlar, Müslümanlar arasında ortaya çıkan çok farklı yapıdaki guruplar arasında bir köprü olmaya ve Müslümanlar arasında derinleşen ayrılık çizgilerini azaltmaya ve aralarını uzlaştırmaya çalışmışlardır. Fakat o dönemde ortaya atılan her yeni görüş, o görüşün muhalifleri tarafından dışlanmaya devam edilmişse de, kendilerinin de bir çok muhalifi ortaya çıkan bu düşünürlerimizin ise Müslümanlar üzerindeki etkileri daha derin olmuştur. Çünkü onlar, ortaya koydukları görüşlerini hem dinin ana kaynakları, hem de akıl ilkeleri ile delillendiriyorlar ve böylece ileri sürdükleri görüşlerle insanları ikna etme konusunda gerçekten çok başarılı oluyorlardı. Ebû Hanife ve Vâsıl b. Atâ, Kur'an-1 Kerim'deki ilgili âyetleri ve Selefın dini anlayışını kendi yorumlarıyla zenginleştirmişlerdir. O günlerde bir kısım Emevi yöneticilerinin baskılarla dayatmaya ve kılıçla halletmeye çalıştıkları bir çok sorunu, onlar kendilerine özgü ilmi yöntemlerle çözüme kavuşturuyorlardı. Bu iki düşünürümüzü o günkü karmaşık siyâsi ortamda diğerlerinden ayıran en önemli hususlardan biri; iktidar ve muhalefet guruplarının kan dökerek çözmeye çalıştıkları konularda taraftarlarına asla silâha sarılmayı tavsiye etmemeleri, aksine sadece bilgiye dayanan eğitim-öğretim yoluyla onlara ulaşmalarıdır.