"Eylülün ortalarına doğru sergideki son kayısı da kuruyunca bahçelerin şen şakrak geçen günleri biterdi. Bir ikindi vakti yükü çatılan kağnılarla terk edilirdi bahçeler. İhtiyarlar biraz uzaklaşınca dönüp arkalarına bir kez daha bakar, ertesi yıl gelmeye ömürlerinin vefa edeceğine umut bağlamadan köye doğru yürürlerdi. Yavaşça ilerleyen kağnının yanık sesini biten gençliklerine ağıt sayar, ufukta gözüken evlerine biteviye bakarlardı. Bahçeler ise cevizlerin hasadıyla birlikte, çocukların dünyayı umursamaz çığlıklarına yeniden ev sahipliği ederdi. Geleni gideni kar yağıncaya kadar eksik olmaz, kar yağmaya başlayınca hayat evlere çekilir, bahçeler uzun bir yalnızlığa terk edilirdi."
Vahdettin Yılmaz, İsli Taşın Güvercini adlı öykü kitabında buram buram Anadolu'yu, Anadolu insanlarının yaşam mücadelesini canlı portreler halinde işliyor.
Onun karakterleri işçiler, emekçiler, köylüler… Yani halkın insanları… Onların aşkları, gündelik yaşamlarındaki olaylar, maruz kaldıkları emek sömürüsü yalın ve berrak bir kurguyla öykülerde yer buluyor. Bu bakımdan İsli Taşın Güvercini'nde yer alan öyküler, insana dokunan öyküler… Her bir öyküde farklı karakterlerin detay denilebilecek yaşantıları güçlü mekân betimlemeleri, incelikli ruh tasvirleri, kimi zaman yerel dilsel öğelerle katar katar geçiyor okurun göz çizgisinden.
Yılmaz, harflerle resim çizer gibi yazıyor öykülerini…