"Çok soluk da olsa, şu yaşlı gözlerimle seçebildiğim dört kanatlı bir melek var burada. Ben onu İsrafil'e benzettim. İsrafil tasviri bazen tılsımların üzerinde kullanılır. Mesela Ayasofya'daki tılsımlı dört sütundan birinin üzerinde buna çok benzeyen bir İsrafil kabartması vardır. Diğer sütunlara da Mikail, Cebrail ve Azrail tasvirleri yapılmıştır. Bu dört büyük meleğin her biri ayrı mucizelere veya felaketlere sebep olur... İsrafil'in kanatları ise batıda başlayacak büyük bir kıtlığa delalettir... Bildiğiniz gibi melekler çoğunlukla iki kanatlı olarak tasvir edilirler, fakat mahşer günü Sur borusunu üfleyecek olan İsrafil dört kanatlıdır; dört kanadından biriyle batıyı, diğeriyle doğuyu tutan, üçüncü kanadıyla gökten yeryüzüne inen ve sonuncusuyla kendini örtüp gizleyen dört kanatlı İsrafil'in son gün çalacağı dördüncü boruyla yeni dünyanın kapısı açılacak ve asıl başlangıç o gün olacaktı."
1900'lerin ortalarında, İstanbul'un kuytu bir köşesinde, adı ve yazarı bilinmeyen, gizemli, kayıp bir kitabın izini süren dört üniversiteli genç; ve 1700'lerde, Sultan I. Mahmud döneminde elden ele gezerek insanların kaderine hükmeden aynı kayıp kitap. Eski Kahire'nin karanlık dehlizlerinden, Osmanlı İstanbulu'nun ara sokaklarına, Marsilyalı zengin bir kitap koleksiyoncusunun gemisinden, Türkiye'nin çalkantılı 50'li yıllarına kadar peşine düşülen, tüm alfabelerle yazılmış, dört yönden de okunabilen, içinde kâinatın bütün sırlarının saklı olduğu 444 sayfalık bir gizemli kitap ve çok katmanlı bir hikâye...