"Hani nerede, pehlivan güreşlerine sevdalı delikanlılar, ceviz ağacının dallarında sallanan güler yüzlü çocuklar, tütün dizen al yanaklı gelinler, kuyulardan su çeken servi boylu kızlar nerede, nerede?" diye sordu Feriştah nine.
Yaylam, canım yaylam! Ben de sana olan tutkumu özlemimi anlattım.
Ben anlattıkça o ağlıyordu. Sevinç gözyaşlarıydı biliyorum.
Buğulu gözlerinden sessizce süzülen gözyaşlarını sildi, kurumuş, buruşmuş nasırlı elleriyle.Avludaki ocağa yığdı çırpıları, yığdı olabildiğince.
"Yeter, yeter" dedimse de duymuyordu artık. Ateşledi, savurdu dumanını. Ben varım, biz varız diye haber saldı dört bir yana. Sürdü dibek kahvesini çırpı ateşine. Yudumladı, yudumladık.