İstanbul itlerine yaklaşım çok önemliydi. Onlara karşı oldukça basit, değersiz ve hatta iğrenç yaklaşımlar sergilendiği gibi onlardan ders alabilmek de mümkündü. Ancak onlardaki mevcut cevherleri görebilmek biraz idrak, biraz ilgi ve pek tabii ki, biraz da nasip meselesiydi. İttihatçıların takip ettiği kimseler ile İttihatçıları takip edenlerin ise bu noktada nasipleri galiba hemen hemen hiç yok gibiydi. Tivoli Tiyatrosu'ndaki İspanyol piyanist Senor Westony, Box of Ivories'de zeki bir sanatçıdan beklenilenden çok daha fazlası bir durum sergilemişti. O aynı zamanda üretken bir besteciydi. İnanılmaz derecede hızlı iş çıkarabilen Westony, görünüşte en önemsiz unsurlardan fikirler edinebiliyor ve mizahi ya da gayet ciddi içerikli temalar seçerek üzerlerinde çalışıyordu. Örneğin, bir bebeğin ağlaması ona tuhaf bir surette sayılar temasını hatırlatabilmişti. Yahut İstanbul'un sayısız mevcudiyetteki itlerinin kavga ve çatışması ona neredeyse insanın kıllarını diken diken eden bir fantezinin korku güdüsünü hissettirebilmişti.