Birlikte yemek yediğimizde, çoğunlukla edebiyattan konuşuyoruz, her zaman aynı lokantada, her gün gittiği Sybarite'te. Yalnızca su içiyor. Ya siz? diyor bana. Aslına bakarsanız, diyorum, ben biraz şarap alabilirim. Tamam, diyor garsona, o zaman bana bir badoit, ona da bir kadeh şarap. Sybarite'te her seferinde bir şeyler öğreniyorum: Robbe-Grillet hakkında, Claude Simon hakkında, Lindon'la buluşmaya gelmeden önce her zaman küçük bir kağıda ele almak istediği konuların listesini yapan Pinget hakkında, Lindon'un metroda, La Motte-Picquet-Grenelle istasyonunda, Molloy'u ilk defa okuduğu sırada kahkayı basınca, ciltlenmemiş olduğundan her yere saçılabilecek olan sayfaları neredeyse elinden düşüreceği o an hakkında bu hikayeyi sık sık duyacaktım, hepimiz sıklıkla duyacaktık.