Bir şehre gelmiştim. Kent, akşamın yalnızlığında, uzayıp giden yolların tenhalığında ve sarı arabaların gizemli seferinde titriyor. Melankoliye yakalanmış, kara kızın yazmasını omzuna alıp ocakta eriyen odunlara bakan dev adamın acı çekmesi gibi kıvranıyor. Harem'den kuzeye yürüyordum. Güneş karşı kıyılardaki siluetlerin üzerinde duruyordu. Ne olduğunu anlayamadım. Bir yağmura yakalanmıştım. Sığınacak bir yer göremiyordum. Islandım. Ben, diyordum. Sonra sen, şehir, onlar ve diğerleri. Öykü bu defa kısacık değildi. Bir şehrin görkemi, heybeti kadar yaman ve büyüktü. Ellerini tutmuyordum. Yanımda dahi değildin. Seninle yürüyordum. Bir mim harfini boğazıma geçirmiştin. Eşit adımlarla yürümüyorduk. Sen birkaç saniye öndeydin. Boğazımdaki harfin ucundan çekiyordun. Sana bağlanmıştım. Ellerinden kurtulmak istemiyordum.