Koridor boyunca gördüğü manzara dehşet vericiydi. Selim, yine herkesi vahşice öldürmüştü; ama bunu yaparken görsel zenginliği elden bırakmamıştı.
Cesetleri itinayla yığmış, simetrik parçalar oluşturmuş, kan gölünden bir fon üzerine adeta sanatsal resimler oluşturmuştu.
Hastanenin bahçesine çıktığında ise özgürlüğüne sevinebilecek durumda değildi hâlâ. Bahçenin durumu da içeriden farksızdı. Camdan atılmış olan yatan yarı bedenler, kol ve bacak artıkları… Çıplak ayaklarının altında sonradan göz olduğunu anladığı parçalar vardı. Kaygan, ıslak ve soğuktu üzerine bastığı organlar…
Mehmet, dış kapıya doğru yöneldi nihayet. Etraftaki apartmanların pencerelerinden korkulu bakışlar sezilebiliyordu. Kimse etrafta büyüyüp serpilen kötülüğün korkusundan kaçamayacaktı. Uzaklardan siren sesleri duyuluyordu. Selim, yeni bir hasat yapmıştı. Yolun karşısında kucağında iki kanlı bebekle bekliyordu. Ölümün bebekleri… Yüzünde hastalıklı bir gülümseme fark etti Mehmet. Sonra insanlarda görülmeyen bir yetenekle, hızla oradan uzaklaştı.