Ben nerede başlarım, onlar nerede devreye girerler? Ben mi onları düşlerimden yarattım, yoksa onlar beni zaten yaratmış mıydı derin sevgi ve nefretlerinin içinde? Bilmiyorum… Bilmek de istemiyorum. Ancak ben yazarlarıma aynı zamanda kahramanlarım olan yazarlarıma-ad bulmak zorundaydım. Çünküğ gerçek isimlerini kullanamazdım… İnsan bir-iki harf için, hem de hiç kimseye hiç bir anlam taşımayacak ve hiç kimsenin önemsemeyeceği fakat aynı zamanda tüm bir yaşamı, kişiliği simgeleyen bir-iki harf için bu kadar kafa yorar mı bilmiyorum ama, ben uzun düşüncelerden sonra; Erkeğe Yusuf yazar, kadına Züleyha Okur adını verdim.
Bu ad buluşum, yer çekim kanunundan daha önemli bir buluştu benim için! "Evreka, evreka!" diye hamamdan çırılçıplak fırlayan Arşimet'in suyun kaldırma gücünü buluşundan daha da önemli! O gemileri yüzdürmüş bense, ruhumu cehennem ateşlerinin dumanlarında uçuşup yanıp tutuşup dururken, o iki adı bulunca cehennemden cennete kovulmuş birisi gibi şaşkına döndüm!
… Buna canı isteyen, eski deyişiyle 'müstear ad' da diyebilir. Ama Yusuf ve Züleyha'ya erişebilmek, onları keşfedebilmek için ne çok isim, zaman, isimler sözlüğü harcadım, aradım, buldum, sildim, yazdım, karaladım… Niçin? Neden? Bir anlamı mı var? Başka adlar olsaydı n'olurdu? Hiçbir şeyin anlamı hem yok, hem her şeyin var.'
Usta yazar Öztaş Ege kırsal kesimini anlatıyor bu kez. Kadere inanmasalar da, iki insanın kaderi neredeyse başkalarının ellerinde… Sürükleyici, içten, sevgi, felsefe dolu bir roman…