Bursa tarihinin az değinilen üçte ikilik kısmını anlatmak için çıktım yola. İstedim ki yolculuğum, bu topraklarda bizden önce asırlarca yaşamış komşularımızın kültürünü tanıyıp onlarla halen süren birlikteliğimizin daha insancıl hale gelmesine katkı yapsın. Talep edilenden çok daha fazla konutun hızlı bir şekilde üretilmesi kitleleri hayran bırakır, şantiye tozu çevremizin doğal fonu haline gelirken, fantazik -nostaljik bir tema haline gelen kültür varlıklarımızın korunmasına dikkat çekeyim istedim. Dahası var. Hannibal'in Romalılara yakalanma korkusunu bilmeden; yedinci yüzyılda Bursa'ya Tanrı Kenti dendiğini bilmeden; günlerce dışarı çıkmadan Uludağ'ın koyaklarında yaşamış çok sayıda çileci olduğunu bilmeden; azizlerin zaman içinde derviş babalara dönüştüğünü bilmeden bu kentin içine sızamazsınız. Psellos'un Uludağ'ı ve harika sularını betimlemesini okumadan onları ilk övenin Evliya Çelebi olduğunu sanırsınız. Bursa'nın 'uhrevi kent' kimliğinin yapı taşlarını anlayamazsanız Ahmet Haşim, Tanpınar, Yakup Kadri'nin yazdıkları havada kalır biraz, içinize işlemez. Bursa üzerine yazan ve üretenleri daha derinden kavramak, yazacak ve üretecek olanlarda küçük bir ilham uyandırmak; bu da bir başka dileğimdi.