Zar saydamlığında, kahverengiye durmuş derinin incecik damarları seçilebiliyor. Rengi atmış, çizgileri solmuş, kırmızı bir ibrişimle dürülmüş olarak duruyor sandığıın dibinde. Sandığın dibi, ibrişim düğümünün ucundan çözülüp ceviz zemine akan bir kangölüydü. (Acem tütünü kokuyordu, kehribar sarısı...) Suretin gizlediği kerameti aşikar ediyor sanki; bir ibrişim saçağı, bir gize nişan düşürüyor.
(Sandığı açtığında ilkin bu kırmızıyı görmüştü. Geleceğini)
Kadın mı erkek mi olduğu belli değildi. Ya da anlaşılmıyordu.