Toplumların geçmişi hakkında bilgi aktarma ve bunun ışığında kimi zaman aynı topluma gelecek tayin etme yetilerine sahip olan tarih yazımı ya da tarihçilik, kendisine yönelik birçok eleştiriye maruz kaldı. Buna göre; tarihçilik, üstlendiği misyon kapsamında yalnızca neden-sonuç ilişkisi bağlamında geçmişten aktarımlar yapmak ile mükellef iken modern okumalarda bir anlatı (nerratİve) olarak her halükârda hakkaniyeti öncelemiyor olabilir.
Tabii tarih biliminin kendisine yöneltilen bu eleştiri, yaşayan tüm insanlar için dikkate alınması gereken bir husustur.
Öyleyse modern zamanlarda toplumları ayrıştırmak ve yönlendirmek için bir araç olarak kullanılma tehlikesi ile karşı karşıya kalan tarihçilik, yalnızca klasik tarih perspektifinde ele alınmamalı, anlamayı ve anlaşılmayı kolaylaştıracak diğer ihtisaslara da gereğince başvurulmalıdır. Bu yüzden, Türk-Ermeni ihtilafında dünya genelinde kamuoyu oluşturacak kadar büyük bir karmaşaya sahip olan kriz ortamı, yalnızca arşiv incelemesi ya da karşılaştırmalı değerlendirmeler ile çözüme kavuşamayabilir.
Eserini, geçmişinin onda dokuzunu barış içinde yaşayıp son yüzyılında uluslararası siyasete kurban gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Türk ve Ermeni ilişkilerinin geleceği hakkında yazan yazar, olayları realist bir bakışla ele alarak her iki toplum için de İyi olanı bulmayı amaçlamıştır.