Gülümseyince dünya çiçek açar!
Altay Öktem, hayata gülen gözlerle bakmamızı sağladığı Kahkaha Kasabası ile gökyüzünü saran kara bulutları güneşin güleç yüzüyle dağıtıyor; içimizi yaşama sevinciyle dolduruyor.
Kötüyle iyiyi, korkakla cesuru karşı karşıya getirip "büyülü" bir serüvende buluşturan bu neşeli masal, el ele verip gönül çokluğuyla tüm sorunların üstesinden gelinebileceğini gösteriyor.
Berna Dörtpınar'ın kıpır kıpır resimleri eşliğinde binbir çeşit bitkiye ve hayvana kucak açan kitap, insanın doğayla arasındaki ilişkiye fantastik bir pencereden bakıyor.
Tüm sakinlerinin günün yirmi dört saati gülümsediği, üstüne üstlük günde en az sekiz kere de kahkaha attığı bir kasaba düşünün. Küslüğün, dargınlığın ve kırgınlığın kıyısından bile geçmediği; sadece dostluğun, kardeşliğin ve dayanışmanın hüküm sürdüğü bir sevgi ortamı... Oysa eteklerine kurulduğu dağın hemen ardında kimselerin yüzünün gül(e)mediği bir başka yaşam alanı, Somurtuk Köyü uzanıyor. Üzüntüden tavukların yumurtlamadığı, ineklerin süt vermediği bu köyde herkesin yüzü asık, içi buruk.
Peki nasıl olur da aynı dağın iki yamacında birbirine bu denli zıt iki ayrı hayat yaşanabilir?
Kahkaha Kasabası'nın neşeli çocuğu ile muzır tavşanı Şaşa, meraklarına yenilip gizlice Somurtuk Köyü'ne doğru yol aldıklarında kendilerini neyin beklediğinden habersizdir. Suyu akmayan bir çeşme, dalları olmayan bir ağaç, hatta içinde köpek olmayan bir köpek kulübesi... Bir şeyler yapıp karşılarındaki esrar perdesini aralamalı ve köyü şen kahkahaların yeri göğü inlettiği bir yere dönüştürmelidirler. Ama nasıl?
Tabii ki sevginin ve dayanışmanın gücüyle! Eğer kalben istersek ve bunun için mücadele edersek en çorak araziler yeşerir, kurumuş sular çağıldar, adı Somurtuk olan bir köy bile aniden Kahkaha Köyü'ne dönüşebilir.
Hüznün yerine sevinci, gözyaşının yerine kahkahayı koyan bu içten masal, doğanın renklerinden ve güzelliklerinden mahrum kalanların hayatlarını güzelleştirmek için okurları harekete geçmeye çağırıyor.
Çünkü dünya, gülünce çok daha güzel...