Sinan denize ve doğaya âşıktı. Haftanın üç dört günü balığa çıkardı, usta balıkçılardan tüm teknikleri öğrenmişti. Mercanları, çipuraları çekerken oltasını ahşap küpeşteye yaslar, denizin sesini dinler, balıkların güneşte parlayan renklerini incelerdi. Kırmızının tonlarının oynaştığı Menteş ve Karaburun yarımadasını seyretmek onu hayata bağlıyor, yaşam sevgisiyle dolduruyordu. Ancak hiç ummadığı bir anda karşısına çıkan bir sorun onu mavi özgürlüğüne daha da çok yaklaştıracaktı!
"Ben koymadım, Tanrı koydu bunu aklıma Alya. Merak etme, sadece altı buçuk ay sürecek. Zaten zaman denilen olgu gerçekten var mı, yok mu kim bilir? Zaman denizde belki kayar, bilinmez. Zihinde bir fikirse pekâlâ kayabilir. Peki, Hindistan'a varacak mıyım? Göreceğiz. Eğer zaman ortama göre değişiyorsa, senin vebenim bu sürede yaptıklarımızı konuşur, yaşadığımız zamanı kıyaslarız."