Pek çok kavram vardır ki, dünya tarihinin seyrini değiştirmiş, yeni kurulan düzene adını vermiş, bu kavramların peşinden koşan milyonlar yeni bir dönemin kapılarını bu kavramın büyüsüyle ardına kadar aralamışlardır.
Fransız İhtilalinin başat kavramları olan özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganlarıyla Bastili basan halk yeni bir dünyanın habercisiydi ve yeni bir sistemin ayak seslerini de tüm dünyaya duyuruyordu. Aslında bu ses 19. yüzyıl içinde gelişmeye başlayacak olan ulus devletlerin sesiydi. Aynı dönem 1848 işçi ayaklanmalarıyla baş gösteren sosyalizmin de kendini göstermeye başladığı bir çağa da tekabül etmektedir.
Dünya adeta kaynamaktadır ve belki dünya tarihinin 'en uzun yüzyılı yaşanmaktadır. İşte bütün bunlar ,önceden sadece imparator ,hadedan, sultan hükümranlığıyla yönetilen ve 'tebaa'ya da 'serf' olarak tanımlanan kesimler birey ve toplum olarak siyasi arenada kendilerini göstermeye balkladılar. Gelişen burjuvazi ulus devlet ve onunla birlikte kendini göstermeye başlayan milliyetçilik akımlarınında ülkeleri sarması yine bu döneme rastlar.İmparatorluklar yerini yavaş yavaş milli devletlere bırakmaya başlamışlardır. Bu iradi bir sebeple değil zorunlulukla olmuştur. Çünkü yeni dünyada birey ve toplum artık itici güçtür. ve ulus devletinin yapı taşını da bunlar oluşturur. işte milliyetçilik yek tek bireylerin aynı şeyleri düşünmye aynı şekilde okumaya ,aynı şeyleri söylemeye, aynı amaç doğrultusunda hareket etmeye başlamasıyla daha da belirginleşen ve eskiden de var olan 'aidiyet' ve 'asabiyet' duygusunun en üst skalasını oluşturan bir anlayış olarak ortaya çıkmıştır.