Şiir çağında değiliz. Toplum kısa ve somut anlatım peşinde. Mümkünse biri çıkıp özetlesin istiyorlar tüm kitapları. Kimse kimseyi dinlemiyor da.
Bu kültürel çölde, samimiyetsiz iklimde ve artık anlamsız "izm"ler çağında şiir yazmak yersiz, gereksiz ve sonuçsuzdur. "Her şeye rağmen" yazdıklarım fazlaca ve hızlı birikti. Üstelik şiir yazmak amacı ile yola çıkmamıştım.
Nerede yazdığımı bilmiyorum. Bazen bir yol kenarında, bazen cezaevinde, bazen bir duruşma salonunda, bazen gece uyandırıp yazdırdı. Masa başında bir entelektüel uğraş olmadı.
Evet, nerede yazıldı bilmiyorum işte. Ama her bir şiir/yazı kesinti olmaksızın, defaten yazılmıştır. Kesinti varsa şöyledir, akşam başlanıp, gece uyanılıp devam edilmiş ve sabah tamamlanmıştır.
Ne zaman yazıldılar bunu da bilmiyorum. Suyun hangi molekülünün bardağa ilk önce düştüğünü bilemeyiz bir bardak suda. İlk şiir şiirde ne varsa son şiirde de vardır. Yani hangisinin önce hangisinin sonra yazıldığının önemi yok.
Bu nedenle tüm şiirleri yazılma sırasının tersine sıraladım. Kitaptaki ilk şiir en son yazılandır. Böylece iki tane ilk şiir ve iki tane son şiir oldu. Bu hayata yaklaşımıma ve günü planlamama da uygundu.
Aslında kitabın son kelimesi de ilk kelimesidir.
Bence ne zaman kitabı açıp bir şiir okursanız aslında o hem ilk şiir hem en son şiirdir. Bir insanı ilk kez ve son kez görmek gibi.
Kitaptaki hiçbir şiir tamamlanmamıştır. Bu nedenle hiçbirinin ismi de yoktur. Hiçbiri doğmamış ve isim de almamıştır. İlla isim olsun isterseniz ilk satırları isim kabul edebiliriz. Ben öyle yaptım. Zaten şiir çağında da değiliz ki etkili isimleri olsun. Ama şiir çağından geçenleriz.