Siz hiç tende leke bırakan gözyaşı gördünüz mü? Ben gördüm. Ölmeden önceki son gözyaşıydı o. Son kez sızdı göz kapaklarının arasından sızdı, geldi ve elmacık kemiğinin üzerinde durdu. Durdu çünkü onu daha fazla akıtacak canlı bir hücre kalmamıştı. Nefes alıp vermekten daha kısa bir süre sonra o damla, gelebildiği o yerde, damla olmaktan çıktı kahverengi bir lekeye dönüştü. Onun doğum lekesi yoktu ama artık bir ölüm lekesi vardı. O bir kadındı. Kocasının ona sunduğu çileli hayata hep sabretti. Kendi istediği hayatı hiç yaşayamadı. Namus denen o lanet şeye leke sürmeyi asla aklının ucundan geçirmedi ama ne kocası ne de hayat, onun bu onurlu duruşuna, sabrına ve dayanıklılığına asla layık olamadı.
Bu yüzden ben bu kitabı, kimi zaman doğuştan lekeli, çoğu zaman yaşarken ruhuna leke atılmış, en acı zaman ise ölürken hem bedeninde hem ruhunda, bahtsız hayatının lekelerini taşıyanlar için yazdım. Belki de en acısı ben bu kitabı, kendi kanından korkmak zorunda bırakılan kadınlar için yazdım…