İktisadi eşitsizlik ve adaletsizlikler, günümüz toplumlarının acil çözüm gerektiren temel problemlerindendir. Araştırmalardan elde edilen sonuçlar iktisadi hayattaki bu problemlerin yıllar itibariyle azalmak bir yana giderek derinleştiğini gösterir. Ancak piyasa-üstü olması gereken bu olgular, ana akım iktisat savunucuları tarafından ekonomik parametrelere sığdırılmaya çalışılır.
İktisadi hayattaki eşitsizlikler gelire veya refaha odaklanırken adaletsizlikler ise çoğunlukla piyasa değerleri olan fayda ve rıza kavramları açısından ele alınır. Bu nedenle piyasa toplumunda bu temel problemleri ortadan kaldıracak bir formül geliştirilemez.
Ayrıca iktisadi eşitsizlik, sadece ekonomi alanında yapılacak değişikliklerle çözülebilecek bir problem değildir. Çünkü bu mesele, iktisadi adaletsizliğin arka planında büyük rol oynar. Sosyal politikalar ve vergi uygulamaları ile eşitsizliklerin azaltılması ise iktisadi adalete ulaşıldığını göstermez.
Ayrıca iktisadi adaleti sağlamak için yalnızca faydanın maksimize edilmesi ya da tercih özgürlüğünün benimsenmesi yeterli değildir. Batı toplumlarındaki iktisadi eşitsizlik tartışmalarında adalet cephesine gereken önemin verilmediği açıkça ortadadır. Sadece ekonomik parametrelere dayalı değerlendirmeler dar bir bakış açısını yansıtır. Adaletsizliklerin kaynağına inilmeden yapılacak yorumlar ve sunulacak çözümler, kanayan yaraya pansuman niteliğinde kalacaktır.
Bu açıdan iktisat disiplini, ekonomik unsurlara dayalı salt ve sığ çözüm önerileri yerine sosyoloji, psikoloji, felsefe, ahlak, hukuk ve din gibi farklı disiplinlerle işbirliğine gitmeli ve daha geniş bir çözüm ağını ikame etmelidir.