Yerde yuvarlanan dudağı elime aldım. Hiç susmadan mırıldanıyordu. Birine kızmıştı. Sürekli suçluyordu onu. Kulakları olmadığı için, yanlış kişiye söylendiğini anlatamadım. Gözleri olmadığı için tanıdık bir el tarafından tünelin boşluğuna yuvarlandığını görememiş, dudaklarına bulaşan çamuru silememiş, susması lazım geldiğini bilememişti. Cebime attım. Belki bir gün lazım olur diye. Tedbiri elden bırakmamak gerekirdi ama olur da bir gün dudaklarım silinirse, ben de bu sürekli konuşan kendini bilmez ağıza muhtaç kalırsam diye korktum. Ödünç dudakları susturmak zor olurdu. Tanımadığım birinin emanet bakışlarıyla dünyaya bakmak korkunçtu. Velhasıl mazgalın altında buldum kendimi. Başkasının yarım yüzüne muh- taç olmayayım diye.
Kaplumbağa Gölgesi, Portland sokaklarıyla Midilli kıyılarını, oradan Halep'i de sınırlarına dahil eden uzun soluklu bir öykü. Bir evsizin bakışını, dünyanın, savaşın, insanlığın, mülkiyetsizliğin can alıcı damarlarına taşıyan. Güzide Ertürk, berrak bir dilin, ince bir üslûbun ve yeniden nefes alan bir vicdanın izlerini paylaşıyor okurlarıyla.