Kar Kırmızı, Balkan Savaşlarının acılarını yaşamış Türklerin Türkiye'ye göçü sonrasında Osmanlı'nın son yıllarındaki sıkıntılara odaklanmaktadır. Kitapta toplumun yaşanan olaylara ve gelişmelere karşı bakış açısı gerçekçi tasvirlerle Bektaşî göçmen bir aile etrafında aktarılmıştır. Çanakkale Savaşlarının nasıl fedakârlıklarla kazanıldığının ve Cumhuriyetin ayak seslerinin aktarıldığı son kısım ise yazarın başarılı anlatımıyla eşsiz bir okuma deneyimi sunuyor.
Anafartalar, 15.8.1915
"Ağamcanım,
Acemi askerlerimle aldığım emir üzerine, Anafartalar'a 27. Alayın yardımına geldik. Bu sefer mektubumu savaş ortamında yazıyorum.
M. Kemal'in kırbacını şaklatıp "Hücummm!" komutuyla "Allah, Allah!" diyerek, düşman üstüne öyle fırlıyoruz ki. "Allah!" diye gürleyişlerimizle yer gök inliyor, düşmanın korkudan yüreği yarılıyor. Bu halimiz, düşman üzerinde top kadar etkili oluyor. Vatan için bir emirle askerlerimle yıldırım gibi koşuyor, tereddütsüz ölümün gözüne atlıyoruz.
Verilen emirlerle ölüme bağışıklık kazanmanın rahatlığıyla düşmanın takırdayan makinelilerinin üzerine var gücümüzle koşuyoruz. Tüfeklerle topların ağızları kan ve ateş kusmaktan kıpkırmızı olmuş, ölüme görünmüyoruz hiç. Koşarken kimse sıcağıyla ilk mermiyi yediğinin ayrımında bile değil. Yarası biraz soğur gibi olup sarsılınca, vurulduklarını anlıyorlar ancak..."
Yüzbaşı Kâmil
"Sevgi, gönüllerin Kâbe'sidir, ona dokunulmazdı. Aşk, hayatı hem yıkar, hem yapardı."
Üzüntüden ağırlaşmış bir sesle kendi kendine fısıldarcasına, "Artık, kış bitti, Kar Kırmızı yağmayacak." dedi.