""Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile Mevlana, insanın ham kabiliyetlerle dünyaya geldiğini ve bu kabiliyetlerin potansiyel bir güç taşıdıklarını görmüş ve bu gücün kendiliğinden değil de eğitimle ortaya çıkıp gelişeceğine inanmıştır. Mevlana eğitim anlayışında, öğretmeni eğitimin merkezine yerleştirmiştir. Ona göre eğitimi zorunlu kılan insanın ham kabiliyetlerle dünyaya gelmiş olması ve bu kabiliyetlerin gelişebilmesi için bir eğiticiye "ihtiyaç" duymasıdır (Devecioğlu, 2014)."
"Hacı Bektaş-ı Veli, öncelikle bireyin, dinî pratikler ve manevi tecrübelerle "kendini bilme ve tanıma" olgusundan hareket ederek iç ve dış dünyasını algılayacağını, böylece gerçeğin ne olduğunu ve neyin iyi neyin kötü olacağını kavrayarak ferdi ve toplumsal kemalin yolunu bulacağını düşünmüştür(Gündoğdu, 2015)."
"Ahiler çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin eğitilmesine önem vermiş, insanlara eğitim hizmeti götürme konusunda yaşı bir ölçü olarak almamış, hayat boyu eğitim şeklinde tanımlanan eğitim anlayışı yüzyıllar önce ahi birlikleri tarafından beşikten mezara kadar ilim anlayışıyla uygulanmıştır. Ahilik teşkilatının üyelerine mesleki bilgilerin yanı sıra, dinî, ahlâki eğitim ile askerî eğitim olmak üzere üç eğitim bir arada verilmekteydi (Akgündüz,2014)."
Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı üzere Türk toplumunun bilim ve eğitimde en iyi ve en başarılı olduğu dönemlere bakıldığında ortak noktanın; kendi inanç sistemi ile birlikte toplumsal ve insani değerlerinin eğitim sistemlerinin ön planda tutulması olduğu görülmektedir. Bu pencereden konuyu değerlendirdiğimizde eğitim sistemlerinin duyuşsal boyutu da diyebileceğimiz karakter ve değerler eğitimi boyutu önem kazanmaktadır. Bu yüzden bu kitapta karakter ve değerler eğitimine daha çok seküler bir bakış açısıyla değil de, Türk İslam kültür ve medeniyeti penceresinden bakmaya çalıştık.