İmkânsız hayatlar yaşayanlar,tek bir umut kırıntısı için bile sabretmeyi bilir.
"Çölde ölmek üzere bir yolcu nasıl hâlâ onu kurtarabilecek bir damla suyun parıltısını görebilmeyi bekliyorsa, ben de tek bir ışık zerresinin bile olmadığı bir yerin umuduyla yanıp tutuşuyorum. Sanki zamanın içinde gizli bir kapı açıp kendimi karanlık bir geçitte bulmuşum ve şimdi de çıkışı bulamıyorum."
Karanlıktaki kız tıpkı senin gibi, sadece o, üzerine bir ev giymek zorunda. Peki, bu evin içinde yaşayan nedir? Sessizce hareket eden, bunalan ve arada bir odadan odaya gezen, güzelim dış kapıyı sonuna kadar açık gördüğünde ya da ışıkların neşeyle oynaştığını fark ettiğinde dehşetle kaçan bir insan.
En verimli çağında, bir toplu iğne başı kadar ışığın bile sızmadığı bir odada yaşamak zorunda olduğunu öğrendi. Kendine ya karanlıkta bir dünya kuracaktı ya da karanlığa yenilecek, yaşamaktan vazgeçecekti. Hastalıklar, sıradan gaddarlıklarıyla bize irademizin sınırlarını hatırlatır ve eninde sonunda, tek bir seçim yapmanız gerekir: Istırap çekerken iyi olmak ya da kötü olmak.
İmkânsız hayatlar yaşayanlar, tek bir umut kırıntısı için bile sabretmeyi bilir.