Yazar Tolga Gümüşay, dört yıl boyunca kırılgan anları, kendi halinde insanları ve onların gündelik hayatlarına dair büyüleyici ayrıntıları fotoğraf karelerine sığdırdı.
Sonra o fotoğrafları karşısına koyarak öyküler yazdı.
Eminönü'nde bir hanın tarihi duvarlarını gönül galerisine dönüştüren çaycı, Karaköy'ün karanlık arka sokaklarında rastladığı ressama modellik yapan esrarengiz adam, Prag'da Vltava Nehri'nin kıyısında ne kucaklaşabilen ne de ayrılabilen sevgililer, Beşiktaş'ta bir meyhanede Cici Bey'in gözlerinin içine bakarak "Sev beni!" diye haykıran plaza kadını, Fransa'nın güneyinde bir plaj saldalyesinde dinlenirken beyaz giysili bir adamdan ölüm daveti alan mösyö, aslında zarif biri olduğunu çocuklarla köpeklerden başka kimsenin bilmediği mezarcı... Önce fotoğraf kareleri ile karşımıza çıkıyor, sonra da çarpıcı öyküleri ile
okurun ruhunda derin izler bırakıyor.
Kareli Öyküler, gölgede kalmış karakterleri, sokakları, nesneleri incelikle gün yüzüne çıkarıyor. Fotoğrafın gerçekliğiyle edebiyatın olasılıklarını iç içe geçirerek
modern zamanda insan olmanın türlü hallerini ortaya koyuyor. Sıradan bir yaşam karesini bile mutlaka bizim duygularımızı harekete geçirecek ve bize gündelik yaşamın harikalığını hatırlatacak bir öyküye dönüştürüyor.