İnsanoğlu gençliğinden gelen fikirleri sever ve bu fikirler zamanla alışkanlığa dönüşür. Alışkanlığa dönüşmesi, insanın doğruyu bulmasını ve değişimi yakalamasını engeller. Bu süreç kurumlar için de genellikle böyle devam eder. Organizasyonlar zaman içinde edindikleri alışkanlıklar nedeniyle gerçeği göremezler. Bu durum bazen egoya, bazen yılgınlığa ve bazen de büyüklük kibri ile kaprise dönüşür.
Soru şu: Büyümeye mi yoksa değişime mi cevap vermeliyiz? Büyümek için büyümek, kanserli bir hücrenin ideolojisidir. Elbette buradaki sır, değişimdir; coşkuyla, istekle ve her kademesinde emekle gelen değişim… Ve bu değişimin önünde kimse duramaz. Herkes topa bakarken siz sahaya, yani o alana odaklanmalısınız. Herkes topa odaklanmışken siz topun gideceği yere bakmalısınız. Görünmeyene odaklanmak, değişimin olmazsa olmaz ilk şartıdır.
Olay kutunun içinde düşünmek, kutunun dışında düşünmek veya hiç kutu olmadığını düşünmek değildir. Eğer hiçbir şeyiniz olmadığını düşünürseniz sizi sınırlayan bütün etkenlerde kurtulup değişime ve yeniliğe başlayabilirsiniz.