Hz. Peygamber, içinde doğup büyüdüğü Arap toplumunun bir üyesi iken nübüvvetle görevlendirilmişti. O dönem Arap toplumu, tamamen geleneklerin belirlediği kurallara göre davranmaktaydı. Bu durumda Hz. Peygamber'in geleneklerle ilgili bir tavır belirlemesi gerekiyordu. Onun gelenekler karşısındaki tavrı; bazı geleneklerin iptali, bazılarının tashihi ve bazılarının da aynen devamı şeklinde olmuştur. Tashih edilen ve aynen devam ettirilen gelenekler, Hz. Peygamberin onayından geçmiş olmakla, Müslümanlar tarafından 'sünnet' dairesi içerisinde algılanmış ve diğer sünnetlerin nakledildiği gibi nakledilmiştir. Günümüze gelinceye kadarki süreçte ise; bazı sünnetler, Müslümanlar tarafından o kadar benimsenmiş ve hayata geçirilmiştir ki, artık sünnet oldukları unutulmuş ve gelenekleşmiştir. Böylece gelenekten sünnete, sünnetten geleneğe geçişler olmuştur.
Elinizdeki bu eserde; 'sünnet' ve 'gelenek' kavramlarının mahiyetinden, 'gelenek' iken 'sünnet' dairesi içerisine alınan söz ve uygulamalardan, bunun aksinden ve nihayet 'uygulanagelen sünnet' diye isimlendirilen bazı geleneklerin, sünnetin yazılı kaynaklarının yanında ayrı bir kaynak olarak görülüp görülemeyeceğinden bahsedilmektedir.