Konuşan mı var?
Biz fark ya da kabul etmesek de onu görmezden gelsek de zihnimizde konuşan bir ses vardır. Bizi yönlendiren, kararlar aldıran, sorgulatan ve belki de pişmanlık duyduran, nitekim köşeye sıkıştıran o ses... Peki, nedir ya da kimdir o ses ve ne zamandır oradadır?
Ne yapamıyoruz?
Bu sesi tam duyabilmek için hayat koşturmacası içinde durabilmek ya da kim olduğunu düşünürken her şeyden soyutlanabilmek de çok zordur. Fakat belki de biz zorlaştırıyoruzdur bunları. Eğer öyleyse neden?
Neyin sesi?
O ses ile ya da onsuz her denememiz, bir patinaj hissi yaratıyor zihnimizde. Çektiğimiz bu patinajları durdurmak ve olanca hızımızla ilerlemek için ne yapmalı?
Nereden çıktı bu kavuşma?
Kav; halk ağzında, yılanın deri değiştirirken attığı deridir. Uşma ise; Arapça birlik demektir. Peki ikisi tek bedende bir araya geldiğinde?
Biraz daha...
Hayatın içinden bağlantıları, sayıların gizemi ile iç içe geçiren ve 10 adımda tamamlanan bu zihinsel yolculuk; Evvela, Münasebet, Tesir, İstişare, Sükûnet, Pür, İrtifa, Teveccüh, Velhasıl ve Mertebe basamaklarından oluşmaktadır.
Yine mi kişisel gelişim?
Nereden geldiğini bilmek için biraz fizik bilmeli insan, kendini daha iyi anlamak için de evrim belki... Daha iyi biri olmak için iyi gelir psikoloji ve herkes sever sinir bilimi. Öyle ya, ilginç gelir felsefeyle ikisi. Ondan her şeyden biraz ama bir şeyden çokça katmalı okuduklarına. Kendiyle bağlantı kurmalı ve ömrü boyunca unutmamalı insan:
'Kavuşmadır hayat, minnetle aradığın ne varsa! Ya da her ayrılık bir kavuşma değil midir aslında?'