Türk edebiyatı, şiirin diğer türlere göre baskın olduğu bir edebiyattır. Bu, hem birikiminden hem de şiire yüklenen işlevlerden veya onun etkisinden kaynaklanır. Her dönem gözde bir tür olan şiirdeki değişimler, tepkiyle karşılanmıştır. Tepkiler, kuşak çatışmasını haber verdiği gibi, şiire yaklaşımın farklılaşmasını ve şiirden beklentilerin değişmesini de bildirir. Kimi zaman yoksayıcı bir tutumun da izlendiği şiir tartışmalarında; şiirin kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu, yok olmak üzere olduğu, hatta öldüğü bile ileri sürülür. Bununla birlikte her tartışma şiiri güncelleştirerek onun yaşama alanını genişletir.
Hasan Sutay ile Süleyman Doğan'ın şairlere yönelttikleri sorular ve onlardan aldıkları cevaplarla biçimlendirdiği Kaybolan Şiir'de, modern Türk şiirinin birikimine tanık olan bazı "usta şairler"le 1980'lerin "genç şairler"inin görüşleri kimi zaman çatışıyor, kimi zaman örtüşüyor. Farklı sanat anlayışına bağlı ve farklı poetik görüşler taşıyan şairler, 1980'lerin sonunda şiirin görüntüsüne ilişkin panoramik bir fotoğraf sunuyor. Kaybolan Şiir; Can Yücel'den Sedat Umran'a, Attila İlhan'dan Niyazi Yıldırım Gençosmaoğlu'na, Necati Cumalı'dan Dilâver Cebeci'ye, Cemal Süreya'dan İsmet Özel'e, Mehmet Çınarlı'dan Hüsrev Hatemi'ye, Mustafa Necati Karaer'den Hilmi Yavuz'a, Alâeddin Özdenören'den Ömer Lutfi Mete'ye, Erdem Bayazıt'tan Arif Ay'a, Bekir Sıtkı Erdoğan'dan Yavuz Bülent Bakiler'e, Ebubekir Eroğlu'ndan İhsan Deniz'e zengin ve zevkli bir buluşma sağlıyor.