Leyla'yı tanıyor musunuz? Yahya Kemal'in hemşehrisi. Ne kendisi kaybolmuş, ne de şehri. Üsküp ikliminde hâlâ şair biter. Mensur yazılarında bile şiirin tadı var. Küresel köyde artık kaybolmaya yüz tutan asalet, edep, nezaket onda korunmuştur. Hüzünde, sevinçte, sitemde bile asildir Leyla. Şöyle göze batmadan, ince bir eda ile önünüze ruhunuzu ve zihninizi doyuracak bol ve zengin bir sofra seriyor: Rum-ili'ndeki (Rumeli) varlığıyla, koku ve renkleriyle Üsküp'ün camilerini, çarşılarını, köprülerini, hamamlarını, mezarlıklarını gözünüzün önüne getiriyor. Kendisi sanki geri çekilirken, okurunu şehri ile baş başa bırakıyor. Nostaljiktir Leyla'nın yazıları. Sanki beş yüz yıllık bir geçmişi içinde barındırır. Kaybolan eski asaletin, iletişim kurallarının, ahlâkın, edebin, mimarinin, hüsnün hüznünü dile getiriyor. Birliği, beraberliği özlüyor. Türklüğünü de ülkesinde bir azınlık mensubu olarak gururla taşıyor, koruyor. Onu, en güzel sözcüklerle işlenmiş bohçalara sarıp kızlarının, müstakbel torunlarının çeyizine bırakıyor. Hanım hanımcık bir eda ile... Şehrazat'ın kızı, şehrinin, milletinin, mahallesinin hikâyelerini anlata anlata kendi varlığını ve kültürünün varlığını en acımasız şartlara rağmen koruyabiliyor. Yazılarında arada bir hayal kırıklığını da hissettiriyor, fakat hiçbir zaman bu hayal kırıklığını öfkeye dönüştürmüyor... Şartlar ne olursa olsun o eski, Osmanlı hanımefendisi asaletinden bir zerre bile kaybetmiyor.
İstanbul sevgisi, Türkiye sevgisi doludur yazıları. Ancak Şar Dağı'nı aşan sevgisi, kendisini göçe çağırmıyor. Aksine, Üsküp'teki varlığını sürdürmesini desteklememizi istiyor. Toprakların kaybolmazlığını, insanların kaybolurluğunu anlatıyor. Biz okurlara da bulaştırıyor hissiyatını. İçimizde bu duyguları, bu iyiliği canlandırıyor... Üsküplü olan bu Şehrazat'ın kızı, bizi sadece memleketi olan Üsküp'e değil Ohri'ye, Prizren'e, Makedonya'daki Türk köylerine, Filibe'ye de götürüyor. O toprakların maddî ve manevî mirasıyla duygu bağımız olsun diye uğraşıyor. Nehirlerin iki kıyısını bağlayan köprülerin, insanlar arasında kurulan köprülerin, medeniyetler ve kültürler arasındaki köprülerin önemini çok iyi biliyor. Köprü görevini üstlenmeyi de... Nehrin her iki tarafını anlamayı da... Ve yazılarında daima, "misafirlikte unutulmuş çocuk" veya "taşradan fakir bir akraba" olmadığını hatırlatıyor... Şehazat'ın kızı, sen anlatmaya devam et, can kulağımızla dinliyoruz. Sağ ol, var ol.
(Amina Siljak Jesenkovic)