Şairlerin vazgeçemeyecekleri tek şey sözcüklerdir. Çünkü sözcükler onların hamallarıdır. O hamallara istediklerini yüklerler ve onlar da yüklenenleri taşırlar.
Sözcükler de bana göre kuma benzer. Şimdi, kum: sezonunda deniz ve güneşle öyle bütünlük oluşturur ki ondan vazgeçmek, onsuz tatili düşünmek neredeyse olanaksızdır. Ama aynı kumdan bir avuç kadarı bile halılarımız üstünde kirliliktir. Düşünmek bile istemeyiz. Ama okyanusların derinliklerinde bir tek kum tanesi istiridye tarafından albenili bir inciye dönüştürülür ki o güzellikten kopamayız hiç. Sözlüklerde ya da belleğimizde sözcükler tıpkı kıyılardaki kum gibidir. Ama bülbülün çektiği dili belası bağlamında yerinde kullanamadığımız, kullanmadığımız zaman o sözcükler de halı üstündeki kum gibi... Müthiş bir kirlilik oluşturur. Bu bambaşka bir kirliliktir... Aman Allah'ım... Sözel oklar, mızraklar, mermiler, sağanaklar, yağmurlar fırtınalar, kasırgalar, toplar, tanklar ve tüfekler olur ki... Can üstüne can yakar... Yalnız gerçek şairin elinde tek bir sözcük bile şiir incisine dönüşür. her duyan ya da okuyan, bambaşka dünyalara yolculuk yapar, yazmadığı ve düşünmediği için de kahrolur belki de. Sözü toparlayıp şuraya getirmek niyetindeyim.
Suna kendi bildiği yolda "bakışını üreten biri. Aynanın karşısındaki "ben'le, aynanın içindeki "ben'in bir çeşit "sentezidir Kayıp Aşkın Kâşifi. Kimi dizeler ve tümcelerden oluşan bir şiirsel metindir, anlatıdır. Trans halinde yazıldığı gibi kalsın diye düzeltilmedi hiç. Dünya edebiyatında böyle tarz ve tutumlar var. Bize düşen birbirimizi olduğumuz gibi kabullenmektir. En güzeli ne albatrosuz diye övünmek ne de bir çimçekiz diye yermek... Kendimiz olmak ve kalmak önemlidir. Çünkü aslolan kendi balımızı yapmak ve kendi kanatlarımızla uçabilmektir bu güzellikler diyarı edebiyat gökyüzünde.