Bu çalışmada edebiyatın kayıp nesneyle ilişkisi Türk şiirinin belirgin örnekleri üzerinden değerlendirilmiştir. Kayıp nesne, hem psikanalizin hem de felsefenin üzerinde durduğu önemli bir konudur. Sanat ve edebiyat ise kayıp nesnenin fenomenlerinin ortaya çıktığı dolayısıyla da insanın en dipteki Şey ile irtibat kurabildiği en önemli alanlardır. Kayıp nesne insanın öznelleşme sürecinin tersine en dipteki açıklanamayan Şey edebiyatta/sanatta fenomen olarak ortaya çıkar.
Bu kitapta sözden sese doğru anlamın kırılarak Gerçek'in ortaya çıktığı Türk şiirindeki fenomenler üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda çalışmada en dıştan en içe doğru bir sıralamayla önce simgesel alanın dil üzerinden kurulumu, daha sonra ise anne bedenine dönüş ve semiyotik üzerinde durulmuştur. Kitabın son bölümünde ise dilin alanına girmeyen Gerçek konusu etrafında Türk şiirinden seçilmiş şiirler üzerinden kayıp nesnenin fenomenleri incelenmiştir. Bu kapsamda Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim, Necip Fazıl Kısakürek, Turgut Uyar, Edip Cansever, Didem Madak ve Cemal Süreya'nın şiirlerinden örnekler seçilmiştir.
Bu çalışmanın kuramsal çerçevesinin oluşturulmasında genel itibariyle Jacques Lacan, Slavoj Zizek, Julia Kristeva, Eizabeth Grosz, Melanie Klein, Bruce Fink, Darian Leader ve Alenca Zupancic'in fikirleri etkin olmuştur. Bu düşünürlerin çalışmalarının merkezinde Sigmund Freud'un da takipçisi Lacan'ın düşünce sistematiği etkili olmuştur. Dolayısıyla Kayıp Nesne'de de Lacan'ın üçlü sistematiğini oluşturan simgesel-imgesel-Gerçek dönemleri etrafında Şey'in/kayıp nesnenin fenomenleri üzerinde durulmuştur.
Kayıp Nesne arzulamanın, arayışın, bulamayışın ve yeni arayışların hatta sonsuza kadar devam edecek arayışların hikâyesidir. Bu kitapta imkânsızla kurulan diyalog meraklı okurlarında da imkânsıza ulaşma çabasının coşkusunu uyandıracaktır.