" Yüz yüze bakıyoruz kimi zaman. Seni asansörde gördüğüm oluyor. Bakkalda ( kaldıysa eğer) , sonra market yolunda. Bir yerde çıraklık ediyorsun. Tornanın, kaynak tezgahının başında seni gördüğüm oluyor. Belki ders anlatıyorsun. Bir düşünceyi güzelliyorsun. Ya da bir koroda solistsin . Çocukluğunun tüm güzel yanlarına ezgiler söylüyorsun. Kimi zaman bir urgana değmiş oluyor elin. O zaman tüm ağlar masmavi ağıyor gökyüzüne. Elini öper gibi dokunuyorsun urgana. Elin ebemkuşağı oluyor. Pul pul. Sonra elin hamura değer değmez ne güzel ekmekler çıkarıyorsun ortaya. İnsansın sen. Ne güzelsin. Su gibi, ekmek gibisin"
Yaşam Ayrıntıda Saklı adlı kitabıyla belli bir okur kitlesinin ilgisini çeken Erkan Tuncay, Kayzene Mektup' ta bu kez mektup formunda insanı yakalamaya çalışıyor. Kendini yaşama ekleyerek kavrayan insanların izlerini, onlara yazdığı mektuplarda arıyor. Üstelik bunu edebiyatın olanaklarını metinlerine taşıyarak yapıyor. Bu yüzden Kayzene Mektup, bir kişisel gelişim kitabı olmanın ötesinde bir yer ediniyor.