...Kımıl kımıl kaynaşıp mırıl mırıl konuşan parlak kaygan derili kurtçuklar toprağın kara bağrından öbek öbek zuhur ederek Osmanlı Devleti'nin hayat çınarına doğru yavaş yavaş sokuldular ve soluklanmadan koca gövdeyi ağır ağır çıkarak yaprakların dallara tutunduğu can damarlarını kıtır kıtır yemeye başladılar. Bütün uzuvlarına inmeler inmiş gibi gözlerinden başkaca hiçbir yerini oynatamayan Murat'ın yüreği mengenede sıkışıyor, dünyası başına yıkılıyor ama yine de elinden hiçbir şey gelmiyordu. Yere dökülen her bir yaprakla birlikte Osmanlı tebaasından biri can veriyor, üç yüz yıllık koca çınar için için kuruyordu. Tam o anda gaipten gelen ses fısıldamaya başladı: "Üç büyük musibet… Üç büyük musibet görüp de üç vakte kadar tebaanı hale yola koyamazsan dördüncü musibeti hiçbir Osmanlı göremeyecek… Üç büyük musibeti bekle..."