Uzun bir otobüs yolculuğunun ardından günün ilk ışıklarıyla İstanbul'a varmıştık. İlk defa denizi görmüş olmam ve o meşhur boğaz köprüsünden geçmiş olmam heyecan vericiydi. İstanbul benim için o yaşlarda masal gibiydi. Burada her şey daha büyüktü. İnsanları hariç. Bizim oralarda ise insanlar şehirden daha büyüktür. İlk gözüme batan şey de bu olmuştu. Küçük evler, büyük evler ve uzun evlerden oluşuyordu şehir, insanların da uzunu kısası vardı bu şehirde. Yeni mahallemize girdiğimizde soğuk renklerden oluşan binalar ve neşesi çalınmış çocuklar karşıladı beni. Gözüm önce mahalle bakkalını aradı.
"Bakkal mahallenin kalbidir." derdi dedem. Göremedim... Az ileride bakkaldan daha büyük, her şeyden fazla fazla olan rengarenk tabelalı bir yer göründü. Süper market yazıyordu. İlk defa görmüştüm.
"Bu mahallenin kalbini çalmışlar anne." Annem sadece gülümsemekle yetindi. İlk defa bu kadar yoksun gülümsedi; sanki her şey çok kötü olacakmış gibi. Annem ne zaman böyle gülümsese her şey çok kötü olurdu.