Her sohbet bir sofradır, misafir seferde olan... O gül yüz- lünün yüzü suyu hürmetine duyulan samimiyet ile sofra sahipleri ve misafirler sofrada gül kokusuyla mest olur- lar... Sofrada kalmaz bu koku Dicle, Fırat, Nil, Nikaragua, Ganj cümle nehir kıyılarına yayılır. Horasan'nın, İstan- bul'un, Medine'nin, Kahire'nin, Konya'nın sokaklarında dolaşır, oradan çöllere, deniz aşırı ülkelere yayılır ve tüm gönüllere esenlik verir...
Sofrası, sohbeti olmayandan kaçınız! Fakat sofrası olma- yan bir beldenin bütün itirazlara rağmen yıkılmak üze- re olan duvarlarını da onarmak gerekiyor. Zaten seferde olanlar bir sofraya misafir edilmeseler bile yıkık duvarları onarmakla görevlidirler. Duvar onarılsın ki hazineler ta- lan edilmesin, irfan yurdunun asıl sahipleri rüşte ersin ki şehir yeniden gök sofrasıyla donansın. Anadolu'nun du- varları sofra ile ayaktadır. Ya sabır…
Hasan Arslan, samimiyet sahibi bir sohbet eridir. Benim gibi dinleme becerisi düşük bir insana her 'yolculuğumuz- da' sohbetinin tadını, rengini, kokusunu hissettirmiş ve beni bütün duyularımla yüzüne ve gözlerine bakmamı sağlayabilmiş ender dostlarımdan biridir. Dost sohbetle- rinin altın anahtarı, düğüm çözücüsü ve "ayak vericisi" olduğunu göstermesi açısından Hasan Arslan'ın beni bu yazıyı yazmaya davet ederken kullandığı dile ve seçtiği cümlelere bakınız: "Mustafa abiii, kitapta adımızın yan yana olmasını istiyorum, adımızın birlikte okunmasını istiyorum!" Hasan'ın sohbetine katılın derim.