Ölüm, hangi çiçektir? Biz onu sulayıp yeşertmesek de kendine yaşayacak bir toprak, serpilecek bir güneş bulur mu? Ölüm, iştahlı ellerini bir tek ölülerin boğazına dolayamaz, biz yaşayanlar için bu bir teselli midir? Bir anne toprağın altındayken, o
toprağın üstüne kök salmak ne derece mümkündür?
Annesini yakın zamanda kanserden kaybetmiş olan Feza, tüm olup bitenleri, sırtındaki yükleri, babasıyla olan çarpık ilişkisini de sırt çantasına doldurup bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Bir başka kente gidişten ziyade, aslında kendine dönüştür bu yolculuk. Bir anneyi kaybetmenin labirentlerindeki kayboluş, cevabı meçhul onlarca soru, Feza'nın Alper'i tanımasıyla bambaşka bir dünyaya evrilir. Adım attığı bu kent, Hayat Pansiyon'un çiçek insanları Feza'ya güçlü olmayı, matemi metanete çevirmeyi, umudu ve ölüme karşı dimdik durmayı öğretecektir. Feza, yanmaktan korktuğu güneşe doğru artık yeni kanatlarıyla uçmaya hazır, korkusuz bir kelebektir ve göğün tüm uçurtmalarıyla yeni bir hayata kanatlanmaktadır...
Yalnızlık kozasından kelebek olarak çıkmaya yeltenen ve koca dünyaya karşı küçücük kanatlarıyla uçmaya çalışan genç bir kadının yeniden doğuş ve umudu buluş öyküsü...