O gün odalarına girdiğimde kararımı çoktan vermiştim. Aynı odada yatan Gitta'nın avucunda bir haç, Nebiye'nin elinde ise annesinden hatıra kalan kahverengi tesbihi vardı. Her biri inançları doğrultusunda dua ediyorlardı. Sonsuzluk yolculuğuna çıkacak olan iki güzel insanın bu görüntüleri, zihnime bir çivi gibi saplanmıştı. O gün bu gündür bu görüntüyü aklımdan bir türlüçıkaramadım. Ve anladım ki neye inanırsak inanalım, neye taparsak tapalım, bu yolculuğa hepimiz er ya da geç, aynı yoldan geçerek gideceğiz. Korkularımızla, acabalarımızla, keşkelerimizle, iyi ki var dediklerimizle ve her şeyden önemlisi tüm hayal kırıklıklarımızla... Yolculuk saati gelmeden önce yapmak istediğiniz hiçbir şeyi ertelemeyin.
Ataol Behramoğlu'nun da dediği gibi; "Hayat insana sunulmuş en güzel armağandır." Hepimizin bu son anını çok güzel bir dille anlatan büyük Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un o muhteşem sözünü hatırlayalım.
"Gün gelir ve anlar ki insan yaşadığı her şey bir yalandır, geriye vazgeçemediği bir aşk ve kabullenemediği bir yalnızlık kalır."
Sevgiye, saygıya, dostluğa ve bilhassa da vefaya adanmış bir hayat dileğiyle.