İki arada kalmış bir coğrafyanın iki arada kalmış, kendini bulamamış, nerede arayacağını da bilemeyen çünkü yanlış yerlerde arayan ve sağır ve dilsiz bir toplum imgesi çizilir çağdaş oyunlarımızda. Öyle bir toplumdur ki bu, kişileri kendine başka bir yüz edinmeye kalkışır, yabancı seslere öykünür, hep bir şey olmayı umar ve hep yenilir. Onların ardından yazarın sesi fısıldar duyan kulaklara ve bize dünden bugüne çıkarılması gereken ve hiç değişmeyen ve giderek önemini daha çok duyumsatan dersi anımsatır: Bedeli ne olursa olsun kendi olmayı öğrenmelidir insan ve ülke; kendini kendi içinde, kendinden yola çıkarak oluşturmalıdır.