Çocukluğumda yönetmenliğini Roland Emmerich'in yaptığı Yıldız Geçidi (Stargate) filmini ilk izlediğimde neredeyse nefes bile almadan filme kilitlenmiştim. Böylesi bir deneyimi tecrübe etme tutkusunu bir türlü içimden atamıyordum. Fakat sonra bu tutkumu tatmin edemese de teskin edebilen akademik bir kapıyı keşfettim: Kentler.
Filimdeki solucan delikleri gibi göz alıcı efektleri bir yana bırakırsak esasında olan şey, modern bir kentten ilkel bir kente yolculuktu. Dolayısıyla kentler bir anlamda farklı gezegenler ve kentlere açılan kapılar da yıldız geçitleri gibidir. Avcı toplayıcı atalarımız yerleşik hayata geçmekle yani ilk kez "kent kapısı"ndan geçmekle dünya gezegenimizi başkalaştırdılar ve bu başkalaşım her yeni "kent kapısı"ndan geçildikçe devam etti. Bir tür olarak insan, geçtiği her kent kapısının ardından kendi toplumsal spektrumunun kültürel görünümlerini dünya sahnesine yansıttı. Bu kültürel görünümlerin kimisi toprak oldu kimisi ise toplumsal tortular olarak hâlâ varlıklarını korumaktalar.
Özellikle günümüzde insanın "kentli form"unun dünyaya egemen olduğu bir gerçek. Bu nedenle günümüz insanına ilişkin kenti ihmal eden her söylem ve analiz eksik kalacaktır. Bu bağlamda bu kitap; kentsel prizmadan dünya sahnesine yansıyan toplumsal spektrumun aktüel fenomenleri olan kentleşme, kadın, çocuk, yemek, göç, tüketim, engelliler, siyaset, güvenlik, ideoloji, yoksulluk, dijitalleşme, psikoloji ve ütopya konularını ele almaktadır.