Eski çağlardan Sanayi Devrimi'ne kadar kervanlar, ulaşım ve ekonominin olmazsa olmaz çarkıdır. Sanayi toplumlarında kervan soymak bir kahramanlık ve bir cesaret işi olup çevreye nam salmaktır. Köroğlu, Bolu Dağları'ndaki ününü bir anlamda kervanları soymakla kazanmıştır. Dede Korkut Hikâyeleri'ndeki figürlerden Bay Püreoğlu, yurtlarına gelen bir kervanı soyguncuların elinden almakla "Bamsı Beyrek" olmuştur. Kervanlar altın ve gümüşün aktığı nehirler gibi zenginlik alametidir. Kervanlar Ali Baba ile Kırk Haramiler'deki zenginliğin kaynağıdır. Develerle yapılan kervan yolculuğu masallara konu olduğu gibi yeni olayların da habercisidir.
Kervan sona doğru giden bir kafiledir. Tasavvufta ahiret yoluna doğru çıkmış bir göçtür. Kervanlar tasavvufta akıp giden bir ömürdür, aynı inanca sımsıkı sarılmış bir ümmettir. Başlarındaki kervancı ise peygamber veya şeyhtir. Ondan ayrılmak yoldan ve dinden çıkmaktır. Kervancılık, Suriye'ye ticarete giden Hz. Muhammed'in mesleği ve Hz. Yusuf'u kuyudan kurtarmasıyla üç semavi dince kurtuluşun sembolüdür. Kervancı yardan akrabadan haber getirendir. Bu özellikleriyle kervanlar, bilhassa Ortadoğu toplumlarında sosyal ve ticari hayatta oldukça önemlidir. Zira şehir arasındaki iletişim ve ekonomik faaliyetler, trenler yaygınlaşıncaya kadar kervanların tekelinde kalmıştır.