20. yüzyılda baş döndürücü bir ivme kazanan kiç, toplumsal yapıda geniş bir yer bularak hem kiç ürünlere meşru bir zemin oluşturmuş, hem de kendi başına bir sanat alanına dönüşmüştür. Kiç sanat, kendi içinde tanımları, özellikle de var olan sanatsal yapıyı kullanarak, bunların biçimsel uygulamalarını kendine dönük, kolay algılanabilir ve taklit edilebilir kılarak, yeni bir varlık alanı sağlamıştır. Kiçin bir sanat alanı olduğu, hümanistik psikolojinin yarattığı insan ve insanlık anlayışı açısından kabul edilebilir durumdadır. Fakat aydın insan ve gerçek sanatseverin kiçi sorgulaması bitmemiştir ama biçim değişmiştir. Artık sorgulama 'sanat mıdır, değil midir?' şeklinde değil, 'ne kadar sanattır' şeklindedir.