Burak itiraz etti bu rakama... "Hayır! İki gümüş. Daha fazlası yok. Üç kuruş kazanmak için canımız çıktı, sabaha kadar at üzerinde yol teptik, şurada gözümü yumsam horlar kalırım." Falcı kadın Alcina'nın suratı düştü, surat ederek baktı Burak'a. "Az daha beleşe yapalım istiyorsun, ne kadar paracısın beyzadem." Burak kıza bakarak tebessüm etti. "Ama sen de çok istiyorsun, ne demek beş gümüş, zaten işler kesat, iş yok güç yok, bu gidişle kuru ekmeğe kalacağız." Falcı kadın sızlandı. "Ben beş gümüş demedim ki, ben dört gümüş dedim." Burak kadına baktı, kadın karşısında sanki çıplak gibiydi, bütün iç çizgileri dışarda, harita gibi ortadaydı, üzerindeki dekolte elbisenin içerisinde hiç giyinik gibi durmuyordu. "Tamam işte, ben de iki gümüş diyorum." Falcı kız sıkı pazarlık atlattı, böylesine ilk defa rastlamıştı. "Bak daha aşağı olmaz. Sonra gümüşü peşin alırım haberin olsun, bu ne ya, pazarlık üstüne pazarlık, beleş desem koşacaksın. Beleş olmaz peşinen söyleyeyim, gümüşlerimi verirsin." Falcıyla Burak pazarlık yapa yapa yukarı odaya yürüdüler. Burak merdivenlerden çıkarken mırıldandı. "İş bitince benden para almayacağından şimdiden eminim." Falcı kız Burak'ın yanında odaya çıkarken.
Nasıl bildim sonunda beleş yapalım diyeceksin diye, işte dedin, senin paran altın sikke sanki ne kadar da paran kıymetli, hiç kıymıyorsun, beleş deyim diye bekliyorsun, bak odama girelim göreceksin, sen bana bir gümüş de bahşiş atacaksın, ben kendime güveniyorum." Burak kıza yanıt yetiştirdi. "Ben de kendime güveniyorum."