"Beni dinle. Bizi yekdiğerimize sevk eden bir kuvvet var ki ikimiz de onun elinde bir oyuncağa benziyoruz. Bir müddetten beri, hiç sebepsiz, hiç asılsız birbirimizi didikliyoruz, incitiyoruz, yekdiğerimize zevkten, saadetten ziyade zehir veriyoruz, elem veriyoruz. Muzır bir içkinin müptelâlarına benziyoruz ki bir yandan ölüyoruz, bir yandan elimizi yine onun şişesine uzatıyoruz."
Kırık Hayatlar, ilk defa 1901 yılında Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilmiş, fakat roman sansüre uğrayınca Halit Ziya tefrikayı yarıda bırakmıştır. Cevdet Kudret, bu yarım kalmaya, derginin kapatılması gerekçesini öne sürer. 1922 yılına gelindiğinde roman tekrar Vakit gazetesinde tefrika edilmeye başlanmış ve 1924 yılında da kitap hâlinde basılmıştır. Biz de Kırık Hayatlar'ın elinizdeki baskısını yayıma hazırlarken 1924 yılında İkbâl Kütüphanesi'nden çıkan baskısını esas aldık.
Uşaklıgil'in hayatının son yıllarında Suut Kemal Yetkin'e yazdığı ve 5 Eylül 1943'te Ulus gazetesinin Güzel Sanatlar sayfasında yayımlanan mektubundan öğrendiğimize göre, yazar Kırık Hayatlar'ı öteki romanlarının hepsinden daha iyi bulmaktadır: "Aşk-ı Memnû, ona takaddüm eden Mai ve Siyah'tan ziyade bana itminân vermiş olan bir eserdir; belki inanmayacaksınız, ben son defa Kırık Hayatlar romanını yeni yazı ile basılmak üzere gözden geçirirken bunu diğer her ikisinden daha iyi, yahut daha az fena buldum."
Romanın 1924 yılı baskısını, daha güvenilir bir metin olması için Halit Ziya Uşaklıgil'in 1944 yılında sadeleştirdiği baskısıyla karşılaştırarak hazırladık. Bu vesileyle, özellikle akademik araştırmalarda, yazarın sadeleştirmeden önce neler yaptığını görmek açısından faydalı olacağını düşündük. Bunu yaparken de yazarın tercihlerini dikkate alarak herhangi bir değişiklik yapmadık.
Bizzat Uşaklıgil'e göre "en iyi romanı" olan Kırık Hayatlar özgün biçimiyle okuyucusuyla bir daha buluşuyor...