"Mustafa Kemal, yanında bulundurduğu işlemeli deriden yapılmış bir portföy ve defteri Albay Nazım Bey'e uzatarak "Oğlunuz İhsan'a bendenizden küçük bir hediye olarak iletmenizi istirham edeceğim." derken, o kadar fazla düşünce ve gailenin arasında nasıl olup da bir çocuğa armağan yollamayı akıl edebildiğine bir kez daha şaşırmış ve böylesine mütevazı olabilen bu büyük insana bir kez daha hayranlık duymuştu.
Memleket meselesi hakkındaki çözümlerini sıralarken kendinden bu kadar emin olan, kararlarını bildirirken asla tereddüt göstermeyecek, taviz vermeyecek kadar keskin fikirli ve ön görüsü yüksek bir adamın, çocuklar söz konusu olduğunda sevecen bir babaya dönüşüverdiğini de görmüştü."
"Aslında İhsan tam bir savaş çocuğu idi.
Doğduğu 1912 yılı, Balkan Savaşları'nda Osmanlı'nın batıda bozguna uğradığı yıldı ve batıdaki kayıp topraklar, Osmanlı ordusundaki her subay ve erat gibi babasını da perişan etmişti. İhsan o yıl henüz dört yaşında…Ülkede neler yaşandığını nasıl bilecek?
Bildiği tek şey, babasını hep üniforma ile gördüğü ve o kısacık zamanlara sığdırılmış anlar.
Babasının yorgunlukla birleşmiş telaşlı ve kararlı bakışları…
Annesinin masmavi gözlerini çevreleyen çoğu zaman kızarmış, şiş göz kapakları, kaygıyı ve nemi kalıcı misafir etmiş dalgın bakışları…"