Kış Çayı
"Merhaba" diye fısıldıyorum; "Ben galiba sizi tanıyorum.""Tek sen değilsin, her giden geminin ardından bakakalan, Madagaskar limanlarından Çin'e yolculuk yapmayı, dünyayı fethetmek üzere ardına bakmadan her giden gemide olmayı özleyen, yelken olmayı, kürek olmayı, dümen, balık, su olmayı arzulayan tek sen değilsin," demek istiyorum ama düğümleniyor kelimeler boğazımda, konuşamıyorum... Bir şiir okur mu acaba...Hülya Atakan Kış Çayı'nda İstanbul'dan başlayarak bütün dünyayı, şimdiki zamanın içinden bütün zamanları seyrediyor. Hülya Atakan'ın gözünden İstanbul bütün bir tarihiyle, sayısız öyküleriyle, Yahya Kemal, Tanpınar gibi yazarların eserleriyle, şiir dizeleriyle Osmanlı padişahlarıyla birlikte canlanıyor. Hülya Atakan nereye baksa orada hikâyeler görüyor. Bütün hikâyeleri edebiyat ve tarihle harmanlanıyor. Selimiye Sinan'la, Bağdat Köşkü Sultan Murad'la iç içe geçiyor Hülya Atakan'ın yazılarında. Her mimari eser, her çiçek, meyve, her eşya geçmişten zengin bir insan kalabalığıyla beraber, Atakan'ın bakışında yeniden diriliyor. Kış Çayı, sıradan gezi yazılarından oluşmuyor, bir mekânda içtiğiniz sıcak çay gibi bir his veriyor Hülya Atakan'ın dokunduğu her nesne. Oturduğunuz yerden, Mrs. Dallovvay'le Londra'ya, Marquez'in Kolera Günlerinde Aşk romanıyla Kolombiya'ya, ama hep geçmişe, bu yerlerden geçerek başka bir iç âleme doğru yolculuk yapıyorsunuz bu yazılarda.
Devamını Oku