Davranış, düşünce ve varoluşumuzun dijital dünyada veriye dayalı bir karşılığı bulunmaktadır. Bu verilerden kişisel olanları, kimi zaman bir insanı diğerlerinden ayırmakta ve onu biricik kılmaktadır. Nitekim bu eşsizliğin bir bedeli vardır. Kişiyi tanımlamaya elverişli bu kişisel veriler, yeri geldiğinde algıyı manipüle edebilmekte veya insanların özel hayatlarındaki gizleri ortaya çıkarabilmektedir. O kadar ki kişisel verilerin kötüye kullanımı bir ülkenin seçim sonuçlarını değiştirebilmekte veya bireyin herkesten itinayla sakladığı özelinin ifşasına yol açabilmektedir. Bu kötüye kullanım tehlikesine sessiz kalmayan kanun koyucu 2005 yılında kişisel verileri verme, yayma veya ele geçirme suçunu TCK m. 136'da ilk defa düzenlemiştir. Yıllar içinde kendine özgü bir uygulama alanı yaratan bu suç tipi, 2016 yılında KVKK'nın yürürlüğe girmesiyle yeni bir sürece girmiştir. Bu yeni sürecin aydınlatılabilmesi adına eserimizde özellikle 2016 sonrasındaki değişiklikler dikkate alınarak TCK m. 136'daki suç tipi, suç teorisi açısından incelenmiş ve yapılan eleştiriler neticesinde somut öneriler sunulmuştur.