Yaşam, bir soru ile başlar; "Kimsin sen?" Dünya'ya gözümüzü açtığımızda, doğu, batı, kuzey, güney farketmeksizin gittiğimiz her yerde, ardına düştüğümüzü bilmeden bu sorunun cevaplarını ararız.
Sahi kimiz biz?
Dünya üzerinde fiziki bedeniyle görünen mi, yoksa Dünya'nın ve hatta evrenin de üzerinde, sonsuzca var olabilmesi için candan öte başka bir Can'da görünmeyen mi?
Yüzlerce yıldır, nefsimizin öğrettikleri ile bildiğimiz kendimizin üzerine inşaa ettiğimiz dünya düzeninin yükünü taşıyamıyoruz artık. Baktığımız her yerde, sağlam olmayan temelimizle taşıdıklarımızın yorgunluğu, çözümsüzlük ve acıları görünmektedir. Yaşam, giderek sertleşen uyarılarıyla, bu yanlış temeli yerinden sarsmakta ve kendi varlıksal değerimize karşı cehaletimizi gözler önüne sermektedir. Böylelikle, gerçekte "kim" olduğumuzu bilmeye zorlanmaktayız. Ayrıca bu zorlanma, sağlam temelin bilgiyi çoğalttıkça değil de "Bilgelikte büyüdükçe" atılacağını hatırlatan bir silkeleyiştir.
Okunmayı bekleyen devasa bir kitaptır "insan!" Sayfalarını içeriden çevireceğimiz, cümlelerini dünya da evren de yeryüzün de kısacası baktığımız her yerde ve her canlıda göreceğimiz bu muhteşem kitabı hece hece, satır satır okumak zamanı. Çünkü gerçekte "kim" olduğumuzu bilmeden, yani "insan" olmanın sırlarına ermeden, layık olduğumuz değerde büyüyemez ve de sonsuzlukta, sonsuzca var olamayız…