İlk çağlardan itibaren insanoğlunun bilinmeyen âlemleri ve ölümden sonraki hayatı tanıma ve bilme arzusu mevcuttur. Hemen hemen her milletin mitoloji, halk kültürü ve edebiyatında bu arzunun tezahürleri görülmüştür. Zamanla meydana gelen kültürel etkileşimler ve çeviri faaliyetleri sonucunda bu alanda farklı edebi bir tür ortaya çıkmıştır. İslam geleneğinden beslenen fizikötesi eserler yarattıkları edebi etkinin yanı sıra, zengin içerikleri bakımından edebiyat ve kültür tarihinde önemli bir yere sahiptirler. Yazarlar bazen toplumsal eleştirilerde bulunmak, bazen de gerçekleştirmeyi arzuladıkları kişisel duygu ve özlemlerini dile getirmek için rüya veya hayal yoluyla bu fizikötesi âlemlere yolculuklar yapmışlardır. İçerik ve şekilsel açıdan Arap, Fars ve Batı edebiyatlarında aynı alanda kaleme alınan bu eserlerin birbirlerinden etkilenmiş olmaları kaçınılmaz bir sonuçtur. İlahi Komedya, Robınson Cruoze, Tarzan gibi Batı edebiyatında bu alanda yazılan eserler köken olarak Arap ve Fars edebiyatına dayanmalarına karşın Arapça yazılmış olan eserlerden daha fazla tanınmışlardır. Arap edebiyatında hikâye üslubunda yazılan bu yapıtlarda ilk defa edebiyatçılar insan âleminden hayal âlemine yolculuk yapmışlardır. Fizikötesi yolculuğu konu edinen bu eserlerin ilk örnekleri, Endülüs Arap edebiyatına özgüdür. Hayal ürünü olmalarına rağmen zengin bir içeriğe sahip olan bu eserler, kültürel açıdan da pek çok özelliği bir arada barındırmaktadırlar. Bu eserler, kültürlerarası iletişim sayesinde farklı ülke edebiyatlarında geniş bir yer bulmuş ve pek çok edebiyatçıya ilham kaynağı olmuşlardır.