Tarihin iktidar adına araçsallaştırılmasında iktidarın varlık ve devamlılık dinamikleri etkili olmuştur. Bilindiği üzere iktidarların varlıkları ve devamlılıkları güçten ziyade yönetilenlerin itaatlerini sağlayıcı, bağlılık oluşturucu düşüncelerin ve inançların varlığıyla ilgilidir. Bu ilgi, inancı ve ideolojiyi egemenliğin güçlü araçları olarak öne çıkarmıştır. Böyle olduğu için siyasi iktidar sahipleri, somut güç dinamiklerinin teşkili kadar, hatta ondan çok daha fazla, egemenliklerinin haklılığı konusunda yönetilenleri ikna edici ideolojiler oluşturmaya çalışmışlardır. En genel anlamda muktedirler için meşruiyet temel bir ihtiyaç olarak kalmıştır. Siyasal iktidarlar meşruiyetlerini temin etmek için bazı vasıtalara başvurmak eğiliminde olmuşlardır. Tanrı tarafından seçilmişlik, soyca asillik, ilahî ya da dinî misyon yaygın olarak kullanılan meşruiyet sağlayıcı dinamiklerdir. Tarihî ve toplumsal koşullara bağlı olarak meşruiyet kaynaklarından biri veya bir kaçı öne çıkarılmaktadır. Nitekim rakip egemenlik iddialarının dayanakları vurgulanacak iktidar biçiminin belirlenmesinde etkili olmaktadır. Mevcut hâkimiyet söyleminin toplumsal anlamda makbul tutumlar ve davranışlar üzerine bina olunması, toplumsal değişime bağlı olarak işlevselliğinin azalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla meşruiyet argümanları yükselen toplumsal değerlere bağlı olarak yeniden üretilmelidir. Toplumsal değişimin temel toplumsal kurumları işlevsiz kılacak boyutta olduğu durumlarda ise yeni koşullara uygun bir egemenlik şekline ve bu egemenlik kullanımını haklı kılıcı ideolojik söyleme ihtiyaç duyulmaktadır. Burada değişmeyen hâkimiyetin güç karşısında boyun eğmeyle sınırlandırılmamasıdır. Gücün bağlılık oluşturucu işlevi inkâr edilemezse de toplumsal ve siyasi boyun eğişin büyük kısmının iknaya ve rızaya dayandığı açıktır.