Divan şairi, çoğunlukla, şehirli, medreseli ve hüner ehlidir. Bu nitelikler taşrada değil merkezde, en azından şehirde kıymet ve karşılık bulur. Şair de iltifata layık olduğunu düşünerek ikbal bekler. İkbalinin önüne geçmeye çalışan rakiplerinden ise hazzetmez. Rakiplerini merkeze değil taşraya yakıştırır ve sıfatı genellikle "Türk" olan taşralılıkla ötekileştirir. Şayet şair, saraydan beklediği ödüle kavuşamaz veya taşradan merkeze uzanamazsa ya İstanbul'a ulaşmak için çaba gösterir, ilişki kurmaya çalışır bu sebeple de İstanbul'a özlem dolu şiirler yazar ya da taşrada kalmış olmanın sızısıyla küskün bir tavır takınır. Bu durumda taşra istenmeyen mahallin, merkez ise cazibenin ve çekim alanının mekânı olarak şiirlere yansır.
Çalışmada, bu hakim zihniyet doğrultusunda klasik şairin merkez ve çevre; şehirli ve taşralı anlayışı incelenmiştir. Şehirli (şehri) ve taşralı kimdir, özellikleri nelerdir? Klasik şair merkezden taşrayı nasıl görmüş ve taşradaki şair, merkezden neler beklemiştir? Merkezin cezbeden yönleri nelerdir? İstanbul, hangi bakımlardan şairlerin ilgi odağı olmuştur? Taşrada devletin kontrol gücünün zayıflaması şiir-sosyal hayat ilişkisine nasıl etki etmiştir? İstanbullu veya şehirli şairin, taşralı şairlerin dili kullanma ve konuşma tarzına bakışı nasıldır? "Türk" kelimesinin taşralı, köylü anlamlarıyla alakası nedir?
Elinizdeki kitap derin ve kapsamlı bir çalışma ile bu ve buna benzer pek çok sorunun cevabını okuyucuya sunuyor. Aynı zamanda edebi metinlerin sosyal hayatı aksettirmek bakımından başlıca değerlendirilmesi gereken kaynaklar olduğu ve sosyo-kültürel devamlılığın veya kırılmaların izini sürmek için edebi metinlerden faydalanmak gerektiği düşüncesiyle merkez ve taşra ilişkisini; edebi, siyasi, sosyolojik ve dil açısından inceliyor.