Bu kitap, 1980'li yıllara dair sosyolojik bir analiz kitabı olarak yazılmıştı. Güncelin içinden geçerken, yaşanan olayların tazeliğinde her an olmakta olanın teorik bir bakışla gözlemlenmesi ve üzerine düşünülmesi gereken bir tarzda yazılar kaleme alınmıştı. Bir anlamda sezgisel bir sosyoloji olarak adlandırılabilecek bir yaklaşım söz konusudur.
1990'lı yıllar içinde sosyolog Alain Touraine yıllarca "toplumsal hareketler" üzerinden baktığı sosyolojisini bir kenara koyarak, kuramsal bir 'özne kuramı' geliştirmeye çalışmaktaydı. İşte bu sırada, sosyolojinin bütünsel ve homojen toplumsallığının sonuna geldiğimizi düşünmekteydim.
Hem özne teorisinden uzaklaşmak hem de parçalı heterojenlikleri öne çıkaran bir bakış üzerine düşündüm. Aynı zamanda Üçüncü Dünya üzerinden gelişen ve ulus devlet merkezli bir anlayıştan da paradigmatik olarak çıkmakta olduğumuzun farkında olarak, megalopoller kuramını geliştirmeye başladım. "Sezgisel sosyoloji" bu şekilde ortaya atıldı.
Buradaki yeni yaklaşım homojen bir topluma bakış olarak sosyoloji yerine "sosyallikler analizi" ve sosyalliklerin analizine bakışı, yöntem olarak geliştirmek meselesiydi. Bu yöntemde, sosyolojik araştırma artık dışarıdan bakmayla değil, alandaki aktörlerin dünyasının içine girme veya kısa süreli bağlanma ve aşk ilişkilerinde oluşmaya başlamaktadır. Yani, yöntem farklıdır. Sosyallikler analizinde, bir içine girme, beraber olma, iç içe geçme ilişkisi söz konusu; aşk söz konusudur.